şule yusuf şule yusuf

balkon

Dışarı çıkamadığımız, içimizdeki şüphelerin, korkuların büyüdüğü günlerdeyiz. “Hava almak için iyi ki balkonlarımız var, hiç olmazsa balkonumuz var” diyerek neredeyse zati âlilerini nasıl yücelteceğimizi bilemediğimiz balkonlar… 

Evin ne içinde ne dışında… Boşluğa asılmış balkonlarımızın değerinin, yükselişi engellenemeyen döviz kuru misali arttığı, modern ama belirsiz hayatımızın kıymetlileri olduğu zamanlara geldik. 

Bahçeli evlerimizi kaybedeli çok olmuştu… Fransız balkonlara da hani alışmıştık. Fakat bu evde kalmanın otoriteyle sağlandığı garip günlerde, bu vücudun dışarı taşmış, bir yerlerden sarkmış bölgeleri gibi duran balkonlar, nefes alma alanımız oldular. “İyi ki var, küçük müçük olsun annemm! İyi ki var, ya olmasaydı? “diye şahsen ben tepeme çıkardım. O da şımarmadı desem yalan olur. Bu atıl yerlere; çiçek diker olduk, karantina günlerinin yiyeceklerini, deterjanlarını depoladık; gideni geleni, gireni çıkanı belli olmayan pek popüler bir yer haline eriştirdik nihayetinde.

Oysa Türk kültüründe balkonun yeri yoktu… Zira evler sokağa kapalıydı bizde. Osmanlı’nın Batı’yı tanıyıp bazı yenilikleri ülkemize getirdiği Islahat Fermanı ve sonrasında, pek çok şey gibi hayatımıza girivermişti balkon. Mahremiyeti yoktu, her şeye tepeden bir kibirlilikle hâkimdi… 

Birinin balkonu, başka birinin balkonuna bakabilir; bunda bir sakınca da yoktur hani. 

Batı’nın balkon ihtiyacını, biz sosyal hayatımızın gereklerine en uygun şekli: “cumba” ile çözmüşüzdür. Cumbalar, kafes tekniğiyle setreli yapılırdı. Evdekiler, sokağı buradan görür ama dışarıdan birinin evin içini görmesi mümkün olmazdı. Genellikle cumbalar, bu sebeple evlerin ikinci katında veya asma katta bulunurdu. Ev halkı sokağa bu cumbalardan hükmederdi mahfildeki hükümdar misali. 

Bizde evlerin etrafı yüksek duvarlarla çevrilirdi. İçeridekilerin dışarıdaki hayattan kopmadan ama mahremlerine sokağı da sokmadıkları,  tüm yaşamlarını burada geçirdikleri hayat alanları vardı. Bu yüzden akıp giden yaşamlarını geçirdikleri bu alanlara “Hayat” demeyi seçmişlerdi. Düğünler, bayramlar hatta ölümler bu alanın içinde yaşanırdı.

Ömrümüz başkalarının balkonlarını seyretmekle geçiyor. Bu asılı çıkıntılar, ne içinde ne dışında… adeta bölünmüşlüğümüzü belgeler gibiler. 

Edebiyatımızda da nereye konulacağı bilinemeyen alanlar olmuş balkonlar. Oğuz Atay, Sezai Karakoç eserlerinde bizzat bu çelişkilere değinmişler: Balkonlar evin içi midir, dışı mıdır? 

Atay’ın “Korkuyu Beklerken” eserinde, kahraman evde kaldığı süre içinde ilk zamanlar çıktığı bahçeye, evin dışı olduğuna karar vererek çıkamaz olmuş, sonrasında ise pencerenin önünde ki balkona. 

Eve dâhil mi değil mi belli olmayan bu çıkıntı, Doğulu mu Batılı mı olduğunu bilemeyen bu coğrafyanın insanının arada kalmış çocuklarıdır aslında. 

Sezai Karakoç, “Balkon” şiirlerinde, annelerin çocuklarını aşağı düşürdüğü, soğuk demirlere yapışıp donup kaldığı yere; “balkon,” der. Evlatların, güvensiz başka bir hayata sarkıp, oradan düştükleri; Batı’nın bize yapıştırılan yeridir balkon. Adeta evin güvenliğini tehdit eder. Ne bizdendir ne Batı’dan, arada kalmışlıktır. 

Balkon, hanelerimize kadar sokulan Batı Medeniyetinin yıkıcı, ölümcül, insansız, ıssız ve korkunç yüzüdür Karakoç için. ‘Çünkü balkon ölümün cesur körfezidir evlerde’. Evin balkonu evden ayrı, evi tehdit eden bir unsurdur artık. Ölüm kendi sınırlarını aşıp dokunulmazlığı olan çocukların hayat alanlarına kadar sokulur. Her ne kadar kollarını ve bacaklarını dışarıya doğru uzatmış gibi görünse de balkon eve ve ev halkına karşı bir işgal girişimidir. 

Edebiyatımızda, balkon bu sebeplerle bizden değildi. Değişen kültürün bize uymayan, dayatılmış Batılısıydı. 

Balkon denen yer, bir başkasının hayat alanına bakıyordu. Mahremiyet mimariyle zaman içinde yıkılıyordu. 

Dün adına “hayat” denilen ahşap evlerin salonları bugün betona kesmiş. 

Balkon, modern insanın kıyıya vurup daralan hayatıyla beraber, yaklaşan ölümünün habercisi olmaya karantina günlerinde de devam ediyor.


“Gelecek zamanlarda

 Ölüleri balkonlara gömecekler

 İnsan rahat etmeyecek

Öldükten sonra da”. 

S. Karakoç/ Balkon


Garip bir öngörü olarak dursun bu şiir de burada…

devamını oku