Tınazlar
atılmış, harmanlar çoktan kaldırılmıştı. Seneye tekrar ekilmek üzere olan buğday
tohumları kilere konurken değirmenden gelen unlar da harallarda yerini almıştı.
Bir yandan ise sıra sıra dizilmiş bakır kazanlar da bulgurlar kaynıyordu. Artık kış hazırlıkları yapılıyordu; herkes
bağdan bahçeden elini eteğini yavaş yavaş çekmekteydi. Biz çocuklar ise her
şeyden habersiz kerpiçten evlerin serin gölgesinde oradan oraya koşturup
saklambaç oynuyorduk.
Bir
ara mahalle arasında düğün okuntusu söyler gibi gür sesli bir kişi belirdi.
Elindeki okul zilini sağa sola savurarak avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
-Okullar açılıyooorr !
-Kayıtlar
başladı
-Haydi,
çocuklar okulaaaa…
Okul
kitaplarının henüz ücretsiz dağıtılmadığı,
kullanılan kitapların özenle saklanıp giyecek gibi abiden kardeşe
geçtiği, saman kâğıtlı defterlerin kullanıldığı siyah önlüklü bin dokuz yüz
altmışlı yıllardı. Bu duyuru sonrası artık çok arzuladığım okuluma
kavuşacaktım. O gün okulla ilgili hiçbir hazırlığımız olmadığı halde mahalle
arkadaşlarımızla birlikte okulun yolunu tuttuk. Kayıt olacağımız yer köyümüzde
bulunan tek mektepti. Sevinç çığlıkları
eşliğinde bahçesi mucur taşları ile kaplı okulun avlusundayız.
Heyecanlıyız
lakin hazırlıksız gelmiştik. Birçoğumuzun henüz nüfus cüzdanı dahi yok. Anadolu
yüzlü bu çocukların kaç yaşında oldukları sanki alınlarında yazıyordu. Okulun
bahçesinde sıra sıra dizilmiştik. Göz
kararıyla zayıf ve çelimsiz gibi gözüken bazı çocukların okul idarecileri
tarafından tek tek seçilip kayıt dışı bırakıldığını hissettiğimde ayak parmak
uçlarımda yukarı doğru birazcık olsun yükseldim. Böylece kendimi elenmekten
kurtaracaktım. Şimdi önümüzde duran okul idarecilerinin yüzlerini daha rahat
görebiliyordum. Bir tanesinin elinde
okulun ilerleyen günlerinde sıra dayağı yiyeceğimiz sopaya benzer bir de çubuk
var. O çubukla işaret edilip sıra dışına çıkarılan çocuklar henüz daha küçük
olduğu kanaatine varıldığından, okula kayıt yaptırmak için bir yıl daha
bekleyeceklerdi. Beni de eleyecekler korkusuyla heyecandan titriyor, ayak parmak
uçlarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
—Hadi
artık! Okumak istiyorum.
—Beni
alın okula.
Bir
türlü zaman geçmek bilmiyordu ki sıra bana gelsin. Yorulmuştum. Ayak parmak uçlarım artık uyuşmaya başlamıştı
ki okula kabul edildim. Müdür beyin, herkes sırayla sınıflarına geçsin
demesiyle birlikte çalan okul zili ile öğrenci sesleri birbirine karıştı. O an
uğultular arasında beliren değişik yüz mimiklerinin her biri zihnimde sevinç
cümlesine dönüştü. Siyah önlüklü, beyaz yakalı bir üst sınıfta okuyan
öğrencilerin peşinden bizler de sınıflarımıza yerleştik. Nihayet okullu olmuştuk.
Çoktan
öğrenmiştik; köyümüzde mahalle mahalle gezerek okul kayıt duyurusunu yapan
kişinin okul müstahdemi Şaban Amca olduğunu. Her teneffüs duyduğumuz o zil sesi
de artık hiç yabancı gelmiyordu.
Yine
beklesem
Geçer
mi bilmem
Kar
berkittiğim yollardan
Bir
elinde okul çantası
Diğerinde
tezekler
Yanaklarında
zemheri moru
Bahar
gözlü çocuklar