hüma ladik hüma ladik

Yağmur Musikisi

Yağmurun pıtırtısı kiremit damdan ancak bu kadar güzel gelebilir. Kiremitlerin arasına sıkıştırılan tenekeler ayrı tıkırdar, bacanın üstüne kapanan sac ayrı. Rüzgârın uğultusuyla kol kola vermiş cama çarpan yağmur damlaları… Lisedeyim, edebiyat ödevimi yapıyorum. Yıl 1983.

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nağme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler.

           Tevfik Fikret

Öğretmenimizin anlattığı şekliyle “t” seslerini bastıra bastıra okuyorum. Kelimelerle şarkı söylemek de böyle olmalı diye düşünüyorum. Tam kitaptaki soruları cevaplamaya çalışırken mahallenin çocukları kol kola girmişler. Kafalarına naylon veya mendil geçirerekten, hiç de muhteriz olmayan bir sesle bağrışır sokakta.

 “Yağmur yağıyoor!

   Seller akıyoooor!

   Aaarap kııızı

   Camdan bakıyooor!”

Camdan bakan kız neden hep Arap olmak zorundadır, Arap değilse camdan bakamaz mı? Bu yaşıma kadar çözmüş değilim vesselam.

Bizim muttarid darbeli yağmur damlalarına gelince, şiirdeki kadar sevimli durmazlardı. Ahşap tavanın muhtelif yerlerinden sızma gayretleri sağanak boyu devam ederdi. Rahmetli anacığım evdeki maşrapa, leğen, teneke, kova ne varsa artık şırıltı, damla takip eder; özenle döşerdi bunları. Cam kenarlarına çer çöp sıkıştırırdı ki sular içeri sızmasın. Tavandaki musikinin daha net versiyonu evin içinde arzı endam etmeye başlardı. “Tıp tıp da tıp tıp, şıp şıp da şıp şıp” Bizleri soracak olursanız, bu kap kacak muhabbetine doğuştan uyumluyuzdur. Devirmeden, çarpmadan evdeki geliş gidiş, oyun oynama, ders çalışma, yeme içme gibi tüm hayati faaliyetlerimizi mütemadiyen sürdürmeyi başarırız. Sanırsınız ki fırtınalı denizin tecrübeli tayfalarıyız.

Cennetmekan nenem pek dindardı. Hele gök gürültüsünü işitmeyegörsün, “Eşşşedüenlee ilehe” kısmı yüksek “ve eşşedü” kısmı düşük tonda olmak kaydıyla, öyle bir şahadet getirirdi ki “Eşş” hecesini duyar duymaz ailecek hazır ola geçer, konuşuyorsak susar, için için titreyerek duaya eşlik ederdik.  

Hele bir de elektrik kesilmişse, yandı gülüm keten helva… Fellik fellik mum ara bakalım. Gaz lambası neredeydi, gaz yağı var mıydı, yok muydu, haydi kibrit bul bakalım. Yoksa asfalya mı attı? Komşuların ışıkları yanık mı kontrol edelim. Asfalya tamirinde ağabeyimin üstüne tamirci yoktu. Derhal kablodan bakır tel çıkartır, sigortaya sarar. Yerine tam oturmuyorsa fincanın dibine elli kuruş konulup tekrar sıkıştırır. Oh! Çok şükür! Evimiz aydınlandı.

Şapır şupur, tapır tupur, şaaap şuuup… Bu doğal musiki bir tarafa, başımızı sığdırdığımız bir evceğize sahip olmanın şükrünü de yaşamıyor değildik. Yuvamız, barınağımız, korunağımız, ailecek yer sofrasına dolanıp tarhanaya kaşık salladığımız, buharlı camlarına huzur resimleri çizdiğimiz, nohut oda, bakla sofa evimiz…

Küçük, pür heves, gevherin katreler
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Küçük, pür heves, gevherin katreler...

devamını oku