emel akbaş emel akbaş

Abbas Kiarostami: Zeytin Ağaçları Altında-Hikâye İçinde Hikâye


“Eğer yalnızca görsel olana odaklanırsanız küpün tek yüzünü görürsünüz. Kimi zaman çekimlerimizi çok fazla vurguluyoruz, sanki dünyaya “Kapatın çenenizi, fotoğraf çok önemli!” diyoruz. Ama eğer sana ve bana burada konuşurken bakacak olursan etrafımızdaki sesleri duyacaksın. Bu gerçekliğin önemli bir parçası.”

Kiarostami

İranlı Yönetmen Abbas Kiarostami, 1987’de Arkadaşımın Evi Nerede? (Khane-ye Doust Kodjast?)’yi çektiğinde bölge yaşanacak afetten habersiz, kıvrılan yollarla bölünmüş geniş boşlukları ve boşlukları sekteye uğratan zeytin ağaçlarıyla yönetmenin şiirsel gözü için bir tür cennetten bir köşe olarak sunar Köker’i bizlere. Üçlemesinin ikinci filmi olan Ve Yaşam Sürüyor” (Zendegi ve digar hich 1992)’un yapımı aşamasındayken, üçüncü filmi olan Zeytin Ağaçları Altında (Zire Darakhatan Zeyton, 1994) sunacağı başka bir konuyla karşı karşıya kalır. Zeytin Ağaçları Altında, deprem sonrası Köker’de hayatın akışını yalın bir dille anlatır. Bir önceki film Ve Yaşam Sürüyor’un çekim süreci hikâyenin merkezini oluşturur. Üçüncü film yeni inşa edilmiş bir lisenin orta ölçekte çekimini gösterir. Yönetmen yardımcısı Ms. Shiva, ekip tarafından toplanan liseli kızlar arasında bulduğu Tahirih’e, genç gelin rolünü verir. Ekip, filmi çekmeye hazırlanırken karşılaşacakları güçlüklerin de farkına yavaş yavaş varmaya başlar. Tahirih çekim için uygunsuz bir elbise alır arkadaşından ve geleneksel köylü kadın kıyafetini giymeyi reddeder. Genç koca rolünde oynamak için seçilen adam, kadın karşısında kekelemeye başlar ve repliklerini söyleyemez ve sahne birçok kez yeniden çekilir. En sonunda adam durumu itiraf eder ve çekime devam edemeyeceğini söyleyerek ayrılır.

Yönetmen yardımcısı olan Hanım Shiva, Hüseyin isminde işsiz bir duvarcıyı, Tahirih’in kocası Hüseyin rolünü oynamak üzere getirmek zorunda kalır. Hüseyin’in Tahirih’e olan karşılıksız aşkı bu noktada filmin odak noktasını oluşturur. Film içinde film vardır, Ve Yaşam Sürüyor adlı filmin kamera arkası anlatılmaktadır bir nevi. Açılış sekansında bu durum yönetmeni canlandıran Mohamad Ali Keshavarz tarafından zaten açıkça dile getirilir. Yönetmen, ilk sahnede film için oyuncu aradığını dile getirmiştir. Tahirih’i canlandıracak olan Tahereh Ladanian da burada izleyiciye tanıtılır. Tanıtımın yapıldığı bu plandan sonra doğrudan filme geçilir. Hikâye artık kendi kurgusu içinde, film içinde film minvalinde ilerler. Hüseyin ve Tahirih işte bu aşamada hikâyeye dâhil olur. Her ikisi de aynı köydendir, Hüseyin, Tahirih’i sevmektedir ve onunla evlenmek istemektedir ancak kızın ailesi vefat etmiş ve yaşlı ninesi ise bir evi bile olmayan Hüseyin’e torununu kesinlikle vermek istemez. Hüseyin yine de bu isteğinden vazgeçmez, ısrarla Tahirih’ten bir karşılık bekler, çekimleri bir fırsat olarak görür ve bu esnada ona sokulmaya, bir karşılık bulmaya çalışır. Ancak film ekibi için şimdiki sinir bozucu mücadele Tahirih’in Hüseyin’le konuşmayı reddetmesi olur. Ekip durumu değerlendirmek ve nedenini anlamak için çekimleri bir süre erteler. Hüseyin ekibe, kendisinin daha önceden Tahirih’e evlenme teklifinde bulunduğunu fakat ailesinin bunu kabul etmediğini anlatmak zorunda kalır, böylece karşı karşıya kaldıkları durumun anlaşılmasını sağlar. Bu sırada ümidini kaybetmeyen Hüseyin, Tahirih’in onunla ilgilenip ilgilenmediğine yönelik bir işaret aramaktadır.

Film, Hüseyin ve Tahirih arasındaki ilişkiyi, zaman zaman ironik hale getiren “gerçek” ve “oynanan” olayları göstererek ilerlemektedir. Zeytin Ağaçları Altında, sinemanın görevini, iki film tarzı olan belgesel ve kurmacanın iç içe geçtiği gerçek bir yaşamın anlatısı olarak yeniden inşa eder. Yaşamın en samimi anları, Köker’de sıradan gündelik hayatlarını ve Hüseyin ile Tahirih’in gerçek etkileşim anlarını sunarken seyirciye yansır. Filmde genel olarak izleyiciye iki katmanlı gerçeklik verilmiştir. Biri, kendini filmin başında filmin içindeki (kurmaca) yönetmen olarak tanıtan aktör Muhammad Ali Keshavarz tarafından yönetilen “oynanmış” bölümdür. İkinci gerçeklik katmanı, Hüseyin’le Tahirih arasındaki ilişkiye odaklanarak gerçek yaşamdaki olaylara eşlik eden “gerçek” olaylar olarak sunulmuştur. Kiarostami, bu filmde kamera aracılığıyla gerçekliğe ek yapmak yerine, gerçekliğin keşfini geliştirmek için sinematik teknikler – seyircinin kamera olmadan da görebileceği bir biçimde- kullanmıştır. Filmdeki gerçek çekim zamanı uzunluğu– ya da en azından gerçek zaman olarak görünen gerçek yaşamdaki zamana karşılık gelir.

Filmin son sekansı, benim görüşüme göre filmin en önemli anı, bu teknik için iyi bir örnektir. Bu filmin “oynanan” bölümünün bittiği ve amatör oyuncuların evlerine döndükleri sahnedir. Hanım Shiva Hüseyin’i bırakmayı teklif eder fakat Hüseyin yürüyüp önden gitmiş olan Tahirih’in peşinden gitmeyi tercih eder. Kamera son defa uzun, durağan, alan derinlikli bir çekimde Hüseyin Tahirih’i ona tekrar teklifte bulunmak için takip ederken gösterir. Kamera zeytin ağaçları arasında açık bir alanda aşağı doğru çevrilir. Çift, Keshavarz’ın filminde karı-kocayı oynadıkları rolden çıkarılmış, gerçek olduğu varsayılan, kamera dışı hayatlarıyla gösterilir. Yeşil manzarada, beyaz noktalar içinde kaybolurlar. Onlar kameradan uzaklaştıkça seyirci artık Hüseyin’in yalvarışlarını duyamaz. Uzun bir sessizlikten sonra, seyirciye film müziğini tekrar algılama şansı tanınır. Bu Dominico Cinamora’nın, Concerto for Oboe Strings adlı, huzur dolu klasik müzik türündeki parçasıdır. Bu çekim, Hüseyin’in bir kez daha kameraya doğru koşarken görünmesiyle devam eder. İyi haberler mi getirmektedir? Seyirci sadece öyle varsayabilir. Alan derinliği, karmaşık mesajıyla daha az teatral ve daha fazla gerçekçi bir yaşam görüntüsü yansıtır. Bu son çekim, zamanın gerçek bir bölümünün aksi olarak gösterilir ve tüm filmi sadece uzun bir bölüm gibi verilir, öyle ki seyirci kurmaca ve gerçeklik arasında gidip gelmektedir. Gerçekliği tümüyle ortaya koyan alan derinliği, özellikle müziğin olmadığı yerlerde, Sepehri ve Ferruhzad’ın şiirsel diline çok yakın biricik bir sinematik dili kullanır. Böylece hareketi parçalara bölen geleneksel montaj aracılığıyla dayatılan, yapılandırılmış anlamdan özgürleşmeyi teklif eder. Kiarostami’nin, klasikleşmeyi reddettiği, Zeytin Ağaçları Altında’nın seyircisine filmi kendi tarzlarında sonlandırmaları için sınırsız özgürlük verir. Son sekansta izleyici aktörlerin seslerine eşlik eden yüz ifadelerini yakın çekimlerle görmez. Belirsizlik hissi veren alan derinliği seçimi, Hüseyin ve Tahirih’i – kamera dışı anlarıyla- gerçek olarak gösteren sahnede özellikle önemlidir. Halbuki bu, ne olursa olsun, gerçekliğin kurmaca bir taklidi ya da bir film, orada sadece aldatıcı bir düğümdür. Bu durum insanların gerçek kişiliklerinin kamera karşısında oynadıkları karakterlerden daha ilginç ve karmaşık olduğunu gösterebilir. Kiarostami’nin, ilk dönem filmlerinin tipik özelliklerini taşıyan yapımda yönetmen, doğal güzelliklerin etkisi altında kaldığını seyircisine sezdirmekten kaçınmaz. Bilakis buradaki hayatın kendine has dinginliğini, ağır işleyen ritmini yansıtma derdindedir. Kiarostami’nin, sinemasının parçası olan bu etrafa kulak verme, olanları bir tür doğallık hissiyle, adeta rüzgârın sesini kaydeder gibi aktarma iddiasını sürdürür. Kiarostami’nin bu filmlerde deyim yerindeyse kendi sinemasal yöntemlerinin acizliğini ortaya koyar. O yüzden de bu üç film, bir bakıma sinemasal bir tefekkürü açar ve kapatır. Her film bir diğerinin tashihi ya da feshi gibidir. Hiçbiri bir öncekini sıfırlamaz, ona şerh koyarak yeni bir ışıkla aydınlatır.

devamını oku