muzaffer uzunoğlu muzaffer uzunoğlu

Su ve Öğrenilmiş Çaresizlik

Su sırasındayım. Hani şu, su müptelalarının şehrin kenarında "iyi su" diye adlandırdıkları -değil şebeke suyunun paralı suyun bile yerine koyamadıkları- tatlı sular var ya. O tür bir suyun sırasındayım. Belediye -sağ olsun- bir seçim vaadi olarak projelendirdiği bilmem ne dağının meşhur suyunu şehre getirmiş, çok kurnalı bir yer inşa etmiş ve hemşehrilerinin hizmetine sunmuş. Belki sekiz belki on çeşme var. Fakat biri akıyor. O da ip gibi. Benden önde üç kişi var. Üçünün de 5,10, 20 litrelik plastik şişe, damacana veya bidonları var dörder beşer adet. Benden sonra da bir kişi var.

Arada bir araçlar duruyor. Bakıyor ki sıra var, aracından inmeden sürüp gidiyor. Hava karardı kararacak. Muhtemel karınlar aç ve günün yorgunluğu var. Bekleme zahmetini göze alamıyor sürüp gidenler. Bazıları da araçtan iniyor gözüne kestirdiği su nöbetçilerinin birinden ahvali öğreniyor. Durumun vahametini öğrenince geri dönüyor homurdanarak. Ne kadar su müptelası olsa da su nöbetini göze alamayıp onlar da sökün ediyor çeşmenin başından.

Tüm bu insan sirkülasyonuna rağmen biz beş su sever nöbetteyiz ve sabırla sıranın kendimize gelmesini bekliyoruz.

Aslında bu beş kişiden biri olarak ben diğer dört kişi gibi değilim. Onlar tam bir su gurmesi, burada akan suyun ileri derecede tiryakisi ve bu çeşmenin müdavimi. Birbirleriyle olan sohbetlerinden anlıyorum bunu. Onlarınki "çeşme başı ahbaplığı". Ben ise bir vazifeyi ifa için oradayım. Ziyaretine geldiğim ailemin -hassaten babamın- gönlünü hoş etmek, sevdiği suyla bu sefer onu buluşturan ben olmak için burada bulunuyorum. Yaşlıların böyle takıntıları vardır. Bakkaldan, sucudan pH değeri en iyi olan, en meşhur ödüllü suları alıp götürseniz de hoşnut olmaz ve bir sürü lakırdıyla “o su”yu methederler. Sizce anlamsızdır aslında. Paralı su daha güvenilir ve sağlıklıdır. Fakat bu, ihtiyarlar nezdinde itibarsızdır, o suyun yerini tutmaz sizin güvenilir ve ödüllü suyunuz. Ben de daha önceden tecrübe ettiğim o olumsuz hâle düşmemek için yüksek bir şuurla görev başındayım.

Bekliyoruz… İp gibi akan suyun, bidonun plastik tabanına düşmeye başladığı ilk andan itibaren kap doldukça değişen tınısına tekrar be tekrar şahit oluyorum. O tını, ilkin büyük bir hazla dinleyip sonradan ilk hazzı alamadığınız ve dinledikçe sıkıcı olmaya başlayan bir şarkı gibi usanç veriyor zamanla.

Zaman sonra beyaz bir Doblo duruyor yanımızda. Yaşlı değil ama orta yaşın üzerinde ahaliden biri iniyor arabadan. Bagajın kapağını kendinden emin bir şekilde açıyor. İki tane yirmilik damacanayı çıkarıyor. Birini sol kolunun altına alıyor, diğerini sol eliyle tutmuş vaziyette yaklaşıyor. Selefleri gibi “Su akmıyor mu?” diye soruyor. Cevabı beklemeksizin hızlı adımlarla ilerliyor. Suyun akıp akmadığını kontrol için kurnaları kurcalamaya başlıyor sağ eliyle. Bir, iki ve üç. Evet üçüncüden şırıl şırıl su geliyor. Ha ha! Bu nasıl bir şey yahu!

Bir saate yakın bir zamandan beri su nöbetindeki bizler niçin bekliyoruz öyleyse. Hele bizden başka “Çok sıra varmış, su da az akıyor zaten.” deyip sürüp giden nasipsiz sekiz on kişi neden gitti. Hani diğer kurnalardan su akmıyordu, hepimiz bu cılız kurnaya mecburduk.

Sahi kim demişti bunu?

Biz beş kişi hayretler içinde birbirimize saf saf bakarken altıncı adam Doblo’sundan getirdiği önce üçüncü, dördüncü ve sonra beşinci su kabını doldurmak için şırıl şırıl akan kurnalar buluyor. Hatta gidiyor şoför mahallindeki 0,5’lik şişeyi alıyor, içindeki birkaç yudumluk suyu döküyor onu da taze suyla dolduruyor. Bizi başında asker eden, nöbet tutturan ve ip gibi akan kurnamız ile ikisi üçü hariç tüm kurnalar bu nasipli adamın emrinde şimdi. Bize yine bir şey kalmadı.

Beş kişiden birincisine, içimizdeki en kıdemli su nöbetçisine soruyorum. Çünkü bu çeşme başının günlük sergüzeştine en vakıf olan o. Bizden evvelkileri gördü, nöbetin silsile halinde bize ulaşmasını sağladı ya! Ondan sebep!

_ Abi, sen ve senden öncekiler kontrol etmediniz mi diğer kurnalardan suyun akıp akmadığını?

_ Yoo! Ben geldiğimde iki kişi vardı. Biri su dolduruyor diğeri de onun yanında sırasını bekliyordu. Hem muhabbet ediyorlardı. Suyu dolduran gitti. Diğeri su doldurmaya başladı onun işi de bitti. Sıra bana geldi. Ben tektim, sonra bununla bu geldi. Sonra sen. İşte burdayız. İşim bitiyor zaten!

Bu ahmakça bekleyişin tek sorumlusu bu adamcağızmış gibi ben sorgulamaya ve soru sormaya devam ediyorum.

            _ Hiç mi konuşmadınız, diğer kurnalar akıyor mu, diye.

_ Valla gelince sordum, akmıyor dediler. Ben de kontrol etmedim, diyor mahcup bir edayla.

Analizim (!) şu:

An itibariyle su nöbetçisi olan 5 kişiden birincisi geldiğinde önünde iki kişi vardı.  O önündekilerden aldığı bilgiyi teyit etmeden kendisinden sonrakine aktardı. O da kendisinden sonrakine, o da sonrakine ve bana… baştan sona doğru kronoloji bu! …

Nakil usulüyle bize gelen ve kontrol edilmeyen bilgiler sanki mutlak doğru ve tek yolmuş gibi addedilir çoğu zaman. Halbuki küçük bir dokunuş, bir akl-ı evvelin "belki"si başka bir doğruya götürebilir insanı, daha kolay bir çıkış yolu olabilir çoğu zaman.

Bir fotoğraf görmüştüm. 3-4 tonluk bir fil başından bir yularla bir sandalye bacağına bağlanmış. Zavallı fil, olan bitenden ve potansiyelinden bihaber başının bağlı olduğunu düşünerek o sandalyenin yanında sabit duruyor. Bu filin başı zincirle yerin dibine doğru metrelerce çakılmış demir bir kazığa bağlıymışçasına hareketsiz bir şekilde orada durmasının sebebi ise şu açıklamada gizli: Bu devasa hayvanlar daha doğduklarından itibaren başlarına demir zincirler geçirilerek ve sağlam yerlere bağlanarak terbiye ediliyor ve uzunca bir süre başlarındaki zincirle yaşıyor. Zaman sonra zincirin yerini bir ip alsa da ve hatta bu ip bir sandalye bacağına bağlansa da onlar başlarında zincir varmış gibi hareket ediyor.

Hâsılı yetişme şartları sizin prensipleriniz oluyor. Başka bir dünyanın ve tarzın olamayacağını düşünüyorsunuz. Hâlbuki kafayı kaldırsanız size öğretilenlerin dışında başka ihtimallerin ve başka bir dünyanın olabileceğini düşünseniz içinde bulunduğunuz olumsuzlukları halledebilmek çok zor değil. Ey dünya ehli! Aç gözünü. Sor, soruştur, tenkit et. Sana öğretilenlerin doğruluğunu bizahmet teyit et. 

devamını oku