Bir
dil, başka bir dile -hemen herkesin kabul ettiği gibi- tamamen ve kelimesi
kelimesine çevrilemez. Dillerdeki kelimeler birbiriyle örtüşmediği için bazı
kelimeler/anlamlar eksik kalabiliyor. Bu durumda dil bunu yeni üretilen ya da
diğer dillerden aldığı kelimelerle karşılama yoluna gidiyor. Her dilde bir
anlamı, kavramı, nesne ya da varlığı karşılayan kelimeler olmak zorunda değil.
Kültürel yaşam ve kalıplar buna izin vermeyebilir ya da ihtiyaçlar bunun dışında
kalabilir. Teknik ve ilmi gelişmeler sonucunda da gelişmenin ortaya çıktığı dil
çevresinin ürettiği yeni kelimeler kullanılabilir.
Dilde
bazı anlamları karşılayan kelimeler olmaması durumunda yeni kelime türetmek
uzun bir süreç gerektirdiği için başka bir dilden yeni kelime almak zorunlu
hale gelir. Fakat kültürel olarak varlığını koruyan bir olgunun dilde kendisine
yer bulamamasını anlamlandırabilmek zordur. Mesela halk arasında tıp erbabı
için kullanılan ve Fransızca kökenli doktor kelimesinin dilimizde olağan
karşılığını bulamıyoruz. “Tabip ve hekim” kelimeleri Arapça. Türkçemizde onları
karşılayan bir kelime yok. Yeni bir kelime bulmalı mıyız yoksa eskiden hekim ve
eczacı için kullanılan otacı kelimesini mi canlandırmalıyız?
Teknolojik
gelişmeler yeni kelimeler sunsa da dilde onlara karşılık bulunacak kelimeler
zamanla dille kaynaşabiliyor. Bir dönem computer denilen bilgisayar kelimesi
ilk duyulduğunda kulağa tuhaf gelse de şu an herkesçe normal ve sıradan bir
kelime olarak dilde yer edinmiş durumda. Faks için oluşturulan “belgegeçer”
kelimesi henüz resmi belge ve internet adreslerinde sıklıkla kullanılıyor ancak
alışması zaman alacak.
Sosyal
medyada karşımıza çıkan “fenomen ve trend” gibi kelimeler, dile kolay bir
karşılığı olmadığından mı kullanılıyor ya da anlamı bilinmediğinden mi bazen yanlış
kullanılıyor; bunun iyi tespit edilmesi gerekiyor. Plaza dili diye boşlukta yer
alan “set etmek” gibi kelimelerin ısrarla kullanılması da Türkçemizi küçük görmenin
göstergesi mi, aynı ifade için “ayarlamak” demenin nesi garip? Kendi
komplekslerinden terim mi oluşturmaya çalışıyorlar, anlaşılması zor bir durum. “Türkçesi
varken” demeye kadar gitmeyeceğim ancak kolayı varken neden zorlama bir dil
çıkarma peşindeler.
Selfie
kelimesi de selfi şeklinde konuşmalara yerleşmişti ancak bilinçli vatandaşlar
sayesinde özçekim kelimesi yerleşmeye başladı. Bunların yaygınlaşmasının yavaş
olması kelimenin söyleniş özelliğiyle de ilgili aslında. Özdeyiş anlamına gelen
“motto” kelimesi de böyle. İki heceli selfi ya da motto yerine üç heceli bir
Türkçe karşılık kullanılması dile kolay gelmiyor. Bu yüzden birçok kimse
maalesef yabancı kelime kullanmayı tercih ediyor. Yukarıda sözünü ettiğim,
söylenişi zor olan “set etmek” ifadesi yerine “ayarlamak” kelimesinin
kullanılmasında ise tam aksi bir durum geçerli. Her kelimede kompleksimizi
konuşturursak ya da kolayına kaçarsak dilimiz ne hale gelecek?
Bir
dilin ve dildeki kelimelerin yaşaması için kullanılması gerekir. Yemek yerken
lokmanın değmediği bir diş bile çürürken yazıda, konuşmada kullanılmayan bir
sözcük unutulup gitmez mi?
Dilimizin
yaşamasını istiyorsak onu küçük görmeden kullanmamız gerekiyor. “Dilde varsa
kullan, yoksa başka dilden al, Türkçeleştir” şeklinde bir özdeyişi kılavuz
kabul edelim ve dilimizi tüm imkanları ölçüsünde kullanmaya devam edelim.