emel akbaş emel akbaş

Baby Reindeer

11 Nisan 2024 tarihinde dijital platform Netflix’te yayınlanmaya başlayan Baby Reinder, gerçek bir hikâyeyi konu edinmektedir. Mini dizi olarak servis edilen dizinin konusu, İskoçyalı komedyen Richard Gadd’ın gençlik yıllarında (20’li yaşlarda) başından geçen bir öyküye dayanmaktadır. Gadd, başından geçen bu hikâyeyi dizi olarak yayınlamadan önce Edinburgh Fringe Festivali’nde tek kişilik bir gösteride işlemekteydi. 

Dizi bir durum hikayesinden ibarettir. Şimdilerde İngilizce bir kelime olan “stalker” ifadesiyle tanımlanan saplantılı bir takipçisi ile arasında geçen diyaloglar, Donny’in, neyi niçin yaptığı tamamen son bölümüyle aydınlığa kavuşmaktadır. Hikâye bir son ile bitmez, bir devreyi kapatır sadece. Aslında bir komedi olarak başlar ancak hikâyenin derinleşmesiyle bambaşka yerlere uzanır. Katman katman açılır adeta. 

Dizi, insan ruhuna dair evrensel meseleleri ele alması ve zamanı ve mekânı aşan eylemleri işlemesi nedeniyle kısa sürede dikkat çeken yapıtlardan biri olmuştur. Merhamet duygusunun kişiye verebileceği zararları ve “kurban”ın kim olduğunu düşünüp duruyorsunuz izlerken. İnsan sadece iyi ya da kötü müdür hem iyi hem de kötü olabilir mi? Tacizin duası nasıldır, taciz mağduru insanların tacizcisiyle kurduğu ilişkinin tabiatı nedir? Taciz sonrası travma hangi durumlarda kendini gösterir? İyileşmek mümkün mü? Mümkünse nasıl?

Hikâye, Donny’nin kendisini taciz eden birini polis karakoluna giderek şikâyet etmesiyle başlamaktadır. Polis’in neden şikâyet etmek için bu kadar beklediniz sorusuyla da ilginçlik kazanıyor. Elinde, tacizcisi Martha’yı tutuklatabilecek hiçbir şeyinin olmadığını anlağımızda ise hikâyenin devamını görmek için sabırsızlanıyoruz. Hikâye örgüsü açıldıkça, Donny’nin Martha’ya acıdığını ve gösterdiği merhamet duygusu nedeniyle polis karakolunda olan biten her şeyi anlatmadığını anlıyoruz. Martha ile arasında yaşananları merhametiyle açıklamaya çalışsa da Donny’in kendi hayatına dair fikirler edindikçe aralarındaki ilişkinin karmaşıklığını görebiliyoruz. Donny, Martha’nın yokluğuna dayanamamakta, bir tarafıyla rahatsız olurken diğer yanıyla ona ihtiyaç duymaktadır. “Ona acıdım,” diyor Donny, Martha’nın bara geldiği ilk günü anlatırken. Donny’nin çalıştığı The Heart adlı pub’ın kapısından Martha’nın gelip boynu bükük bir şekilde bara oturduğu anı gördüğümüzde ve Martha’nın bir şey içecek parası olmadığını söylediği an, herkesin hissettiği o duyguyu söylüyor aslında Donny. “Bu benden olsun” diyerek içeceği ısmarlıyor. Ve olayların çığırından çıkmasının tek sebebi o ısmarlanmış bir bardak çay oluyor. 

Martha, kendisine ısmarlanan şeyin bir fincan çaydan öte olduğunu düşünür; ilgi, şefkattir, Donny’e o anda bağlanır. Martha’nin bir patolojik yalancı olduğu, sınırını bilmediği ilk andan itibaren belliydi ancak Donny buna rağmen ilişkisini sürdürmeye devam etti. Donny’in, Martha’ya merhamet beslemesine sebep olan şey neydi, kendisi Martha’ya merhamet duyacak konumda mıydı?

Donny, komedyen olmak için çalışan, eski kız arkadaşının annesinin pansiyonunda ücretsiz konaklayan ve geçimini bir barda barmenlik yaparak sağlayan ortama bir genç idi. En azından başlarda böyle düşündürülmüştü. Ancak Donny, ağır yaralı ve yalnız biriydi. Bu açıdan bakıldığında ise Martha’dan pek bir farkı yoktu. Martha ise halini saklamayan, “güzel” olmayan, çöp içinde kalmış bir evde yalnız başına yaşayan biriydi. Toplumun “başarı” olarak tanımladığı hiçbir şeye sahip değildi. 

Başlarda merhametin sadece Donny’den Martha’ya karşı olduğunu düşünürken hikâye derinleşince, Donny ve Martha arasında dışarıdan bakıldığında görünmeyen büyük ortak nokta: ikisinin de yaralı olmasıdır. Donny, Martha’ya baktığında yaralı bir ruh görmekteydi. Kendisine vermekte zorlandığı şefkati, Martha’ya vererek, kendisini de iyileştirmeye çalışıyordu.

Donny, Martha’nın zeki, komik ve esprili olduğunu düşünüyor, gülüşünü çok beğeniyordu. Varlığından keyif almaya başlamış, yokluğu ise eksikliğini hissettirir olmuştu. Martha ise Donny’ye karşı duyduğu şefkati açıkça gösteriyordu. “Sana kim zarar verdi?” diye sormaları hep bu yüzdendi.

Martha, Donny’yi hayatı boyunca görülmek istediği gibi görüyor, kaybolan özgüveni Martha’nın varlığında ortaya çıkmaya başlıyordu. Kötü giden stand-up’ında Martha’nın izleyicilerin arasında belirdiği gün, Donny’nin performansındaki değişim de işte bu yüzdendi. Seyircileri hiç olmadığı kadar güldürmeyi başarıyor çünkü Martha’nın bakışları ona “biri” olabilmek için ihtiyaç duyduğu özgüveni veriyordu.

Dizinin ikinci aksında ise ruhundaki yaralar birer birer dökülmeye başlıyor. Donny, Martha’yla karşılaşmadan birkaç yıl önce, sektörde tanınmış biri tarafından bir süre boyunca tecavüze uğramış ve yaşadıklarından utanç duyduğu için kimseyle paylaşmamıştı. Bu dönemi hiç yumuşatmadan, çok sert bir anlatıyla seyirciye sunuyor Baby Reindeer. Bu bölümde Donny’le birlikte karanlığın dibine çekiliyoruz. Onunla her defasında adamın kapısını tekrar çalıyoruz. Ve sonra da onunla birlikte “Donny niye gitti?” diyoruz.

Dizinin climax noktası olan stand-up gösterisinde Donny bugüne dek kimseye anlatmadığı bu olayı kalabalık bir izleyici kitlesine anlatmaya başlar. Bir cinsel saldırı kurbanın yaşadıklarını, iç dünyasında açtığı yaraları, kendini suçlamanın ağırlığını, bu ağırlığın zamanla kendinden tiksinmeye, varlığından utanmaya dönüşüşünü dinlemek çok ağır gelir. Ama o uzun konuşma bittiğinde Donny’le birlikte bizim üzerimizden de bir yük kalkıyor. Bir rahatlama hissiyle sarıp sarmalıyor bizi dizi. Sonra tekrar tokatlamak üzere.

Bu stand-up gösterisini bir izleyici kayda alıyor ve YouTube’a yüklüyor. Bunun sonrasında Donny’nin kariyeri tamamen değişiyor. Radyo ve televizyon programlarına davet ediliyor, gösterileri dolup taşıyor, Martha da bir süre sonra hapse giriyor. Devran sonunda dönmüş gibi, her şey çözülmüş gibi, Donny sonunda yüklerinden kurtulmuş gibi hissediyoruz. Dizinin finali bizden tüm bu duyguları geri alana dek…

Donny, Martha hapse girdikten sonra da onunla kurduğu ilişkiye son veremiyor. Onunla iletişime geçmese de Martha kafasında yaşamaya devam ediyor. Gelen işleri reddediyor. Onu anlamak için haftalarca odasından çıkmadan gönderdiği ses kayıtlarını dinliyor, notlar alıyor, mail’lerini “övgü”, “öfke” gibi klasörlere ayırıyor. Sokakta, trende, otobüste, kulaklığında onun sesiyle hayatı yaşamaya devam ediyor.

Bu süreç, Donny’nin kendisine tecavüz eden adamın kapısını çalmasıyla sonuçlanıyor. Bu yüzleşmenin tabiatına dair bir sürü beklenti içine girsek de bu ihtimal hiçbirimizin aklına gelmiyor muhtemelen: Adam Donny’e iş teklifinde bulunuyor ve Donny kabul ediyor.

Donny, evden çıkıp bir bara gidiyor, votka kola söylüyor. Donny ve Martha’nın iç içe geçişi, Donny’nin votkasını, Martha’nın favori içeceği olan kolayla istemesinden daha güzel anlatılamazdı… Barmen içkisini hazırlarken Donny, Martha’nın eskiden gönderdiği ses kayıtlarından birini dinliyor. Martha’nın Donny’e neden “minik rengeyiğim” dediğini öğreniyoruz ilk kez. Bunu dinlerken ağlamaya başlıyor Donny. Barmen, “İyi misin?” diye soruyor şefkatle. “İyiyim,” cevabını aldıktan sonra Donny’ye votka kolasını veriyor ve hesabı istiyor. Ama Donny’nin, Martha’yla iç içe geçtiği votka kolayı ödeyecek parası yok. Ve böylece her şeyi başlatan o ilk cümleyi bir kez daha duyuyoruz ama bu defa başkasının ağzından: “Bu benden olsun.”

İşte bu şekilde başladığımız yere bizi geri bırakıyor Baby Reindeer. Bırakmak değil de fırlatmak diyelim. Donny, Martha’nın oturduğu bar taburesine fırlatılıyor, biz ise siyahla beyazın sürekli yer değiştirebileceği bir belirsizliğe. Dizinin izleyiciyi bıraktığı yer, dizi boyunca anlatılanlar kadar sert. Ve gerçek. İyileşmeye dair anlatılan modern masalların nasıl bir palavra olduğunu ve biraz önce o stand-up gösterisinde başından geçenleri anlatıp da Donny’nin sonunda harika bir hayatı olacağına inandığımız için ne kadar aptal olduğumuzu duyarak bitiyoruz diziyi. İyileşmek bir travmayı anlatıp kurtulmak kadar basit bir şey değil çünkü… Bazen daireler çizdiğimiz, başa dönüp durduğumuz, benliğimizin farklı yanlarını deneyimlediğimiz uzun bir yolculuk.

devamını oku