muzaffer uzunoğlu muzaffer uzunoğlu

Türkçenin Sırları-2

Birinci bölümde verilen bilgilerden sonra şu soruların cevaplarını bulmaya çalışalım.

Türkçe bilim dili olamaz mı? 

Türkçe kavram üretme kabiliyeti oldukça güçlü bir dil. Dilin eklerle işleyen bir sisteme dayalı olması, yeni durum ve olguları karşılayacak sözcükler üretmesini kolaylaştıran bir durum. 

Sadece “say-” eylem kökünden türetilmiş yeni sözler bu konuda bize bir fikir verebilir: saymak, sayma, sayı, sayılı, sayısız, sayım, sayımcı, sayımcılık, sayın, saygı, saygıdeğer, saygılı, , saygısız, saygısızlık, saygın, saygınlık, sayan, sayaç, sayman, saymanlık, saydırma, saydırtmak, sayışma, Sayıştay, sayılmak,  sayılış, varsayım, varsayımsal, bilgisayar, sayısal, sayısalcı, sayıca, saygınca, saygılıca, saygısızca…

Yüz yıl önce sayısal diye bir kavram yoktu. Çünkü sayısal sözcüğünün ifade ettiği alan oluşmamıştı. Ama bugün böyle bir alan var ve Türkçe bu alana denk gelecek güzel bir sözcüğü hemen türetivermiş. Yarın başka bir durumun adlandırılması gerekir yahut kavram icat etmek zorunluluğu doğar Türkçe buna da öz kaynaklarından hemen karşılık bulur.  

Peki, Türkçe neden uluslararası ölçülerde bilim dili değil? Bunun cevabı çok basit! Çünkü bilim üretmiyoruz. Üretseydik yeniliklere, buluşlara kendi dilimizden karşılıklar hemen bulunabilirdi. Türkçenin bugün bilim dünyasında genel geçer bir dil olmamasının sebebi Türkçenin yetersizliği değil, bu dili konuşanların bilim üretememesidir. Alanında söz sahibi olan, görüşlerine ihtiyaç duyulan bir seviyedeyseniz sizin tercih ettiğiniz dil de sizin gibi tanınır, tezlerinizi yayınladığınız dil ilgi uyandırır. 

Balatayı, şalteri Almanlar; fırını Rumlar; bisikleti Fransızlar; mazotu Ruslar; makineyi, contayı, vidayı, çimentoyu İtalyanlar değil Türkçe konuşan mucitler bulup insanlığa sunsalardı bunların adı Türkçe olurdu. 

Yahut dijital mecralarda sadece kullanıcı ve müşteri değil de ekonomik ve teknolojik gücümüzle başat rol üstlenmiş üreticiler olabilseydik o zaman story yerine anlık öykü, DM yerine ileti, post yerine paylaşım, trol yerine haylaz ya da yaramaz, emoji yerine resimce, spam yerine istenmeyen, hashtag yerine başlık kavramlarını Türkçe hemen kullanıma hazırlardı.

Türkçe, sanat dili olur mu?

Milletler, sözcüklerini çeşitli sazlarla birleştirerek müzik yapmışlardır. Bu müziklerin asıl unsuru sazlar kadar sözcüklerdir de. Yani ezgi kadar söz de mühimdir. Türkçe, yüzlerce yıllık epey zengin müzik sözü geçmişine sahip… 

Türkçe, saza söz eklemişliğinin yanında bir ahenk unsuru olarak şiirde hece ölçüsünü icat etmiş; sonraki yüzyıllarda başka edebiyatlardan aruz veznini kullanımına almış, bu veznin sahibi dillerin sanatkârlarını geçen güzellikte şiirler üretmiştir.  Ayrıca Türk şiirinde uyaklı söyleyiş önemli bir ahenk unsurudur. Uyak, sadece dize sonlarında uygulanmamış, dize içi ses uyumu yeğlenerek bir şiir dili oluşturulmuştur. Dolayısıyla Türkçe, şiiri yalnız enstrümanla değil dilin kendi mimarisi içinde söyleyişte uyumu ve musikiyi yakalamış bir dildir.  

Türkçe; en ince ayrıntıları dahi rahatça ifade edebilen, geniş anlatım imkânlarına sahip olan, anlatım yollarındaki kıvraklığı ile zengin bir dildir. 

Şimdi üç kelimelik bir cümleyi sadece zarflarını değiştirerek kurgulayalım. 

“Bize serin davrandı.”, “Bize soğuk davrandı.”, “Bize kötü davrandı.” İlk okumada birbirine yakın anlamda olduğu düşünülen “serin-soğuk-kötü” sözcüklerinin cümleye kattığı anlam aslında çok farklı! Yüklemin durumunun “serin” olduğu ortamda iletişim devam ediyor. Çok samimi olunmasa da konuşulabiliyor. İletişim devam ettikçe ilişkideki bozuklukların tamir edilebilme olasılığı yüksek. Davranma eyleminin “soğuk” olarak belirtildiği yerde anlaşılan o ki özne durağan. Tek taraflı bir iletişim süreci devam ediyor. Muhatap çabalıyor, özne kayıtsız. Çaba bittiği an iletişim de bitecek. Öznenin “kötü” davranması durumunda ise özne iletişimin önünde bizzat kendisi engel… Kendisini kapattığı gibi karşı tarafın iletişim kurmasına da izin vermiyor.  Sadece zarfları değiştirdiğimizde cümleler arasında kocaman anlam farklılıkları oluşuyor. 

Türkçe bize engin bir ifade ediş alanı sunuyor. Böyle bir dil, duyguların en estetik şekilde ifade edilişi anlamına gelen edebiyatta, sanatta nasıl kullanılamaz ve Türkçe sanat dili değildir, nasıl denebilir?

Şu cümlede sadece sözcüklerin yerini değiştirdiğimizde cümlenin anlamı nasıl da değişiyor: 

“Benden her şeyi bekle!”

“Her şeyi benden bekle!”

İki cümle arasındaki fark sadece vurgu farkı değil. Cümlelerin iletisi farklı. Birincisinde tehdit anlamı, ikincisinde ise sabrın taşması anlamları var. Hâlbuki iki cümle de aynı sözcüklerle kurulmuş. Sadece sözcüklerin sıralanışı farklı. 

“Gücenmek” kelimesi üzerine düşünelim. Ne kadar nazik bir anlama sahip. Kızmıyorsun, küsmüyorsun… ama güceniyorsun. İletişimi devam ettiriyorsun yani. Ve bu gücenme eyleminin muhatabı senin değer verdiğin biri. Hiç tanımadığın yahut aranızda vefa ilişkisi oluşmamış birine gücenilmez. Biri size gücenmişse sizi sayan seven biridir, unutmayın!

Hayıflanmak ve pişmanlık arasındaki farkı düşündünüz mü? Geçmişte yaptığın bir şeyden dolayı söylediğin “keşke” pişmanlıktır. Hayıflanma ise geçmişte yapmadığın bir şeyden dolayı söylenen “keşke"dir. Kaza yapan bir adamın “Keşke bu kadar hızlı gitmeseydim.” demesi pişmanlıkken “Keşke frene bassaydım.” demesi hayıflanmadır.

Bu incelikleri içinde barındıran bir dil nasıl sanat dili olmaz?

Türkçede geçmiş zaman eylemleri -çok popüler olan dillerin aksine- iki farklı şekilde ifade edilir. Biri -miş ekiyle diğeri -di ekiyle. -miş ekiyle çekimlenen bir fiil geçmişte yapılan bir işten sonradan haberdar olma anlamı taşır: uyumuşum, gelmişsin, yürümüş… -di ekiyle çekimlenen bir fiil ise geçmişte yapılan işten haberdar olma bile isteye eylemin gerçekleşmesi anlamı barındırır: uyudum, geldin, yürüdü...

Bu ayrıntı, dili kullananlara müthiş bir olanak sağlamıyor mu?

Ham maddesi sözcük-dil olan bir sanattır edebiyat. Ve Türkçeyle öyle güzel yapılır ki… Bir ressamın renk kartelası ne kadar çok ton farklılığı barındırıyorsa o ressam tuvalde ne güzellikler sunar. İşte Türkçe de böyle. Bir yazara – şaire muazzam bir alan açmakta, aynı derecede okura da metni anlamlandırmada haz verici bir lezzet sunmakta.


devamını oku