muzaffer uzunoğlu muzaffer uzunoğlu

bir zamanlar bayram

Babalar alabilmişse yeni esvaplar giyilirdi. “Yen”i yoksa analar temiz bir “göyneği” kumaş bir “pantul” ile buluşturur, evlatlarını kuşandırırdı. Bayramlıkların tamamlayıcısı ve en şöhretli parçası naftalin kokulu, kar gibi ışıltılı beyaz çoraplar yatak yığınlarının arasından çıkar daha arefeden anaların ilk hediyeleri olurdu. Senelik istihkakın tek çift olduğu ıskarpinler boyanır, “Nurileflef”le cilalanırdı. Sonra özenle kadife çekilirdi yıpranık deriye, cam gibi parlasın diye.

Saçlar “moderin”di; enseden uzun, favoriler sarkık, perçemler biçimli.

Sabah!

Bayram sabahı!

Baba sesiyle ayaklanma, sevinçle kuşanma vakti... Fırça tarağın şekil verdiği nemli saçlar ve kolonyaların boca edildiği ayva tüylü körpe yüzler... O an, aynadan parlak ıskarpinler ile beyaz çorapların sardığı ayakların buluşma vaktidir artık.

Baba ardına düşüp eşikten hızla geçerken anacık “herif olanın cebinde olur” der ve kat kat ütülü bir mendil uzatırdı. “Heriflik” emaresi o mendile tebessümle mukabile edilir ve usulca arka cebe indirilirdi.

Her evden birer ikişer sökün ederdi bayramzâdeler.

Önde babalar, ardında evlatlar... Şafak vakti sokakları hafif bir kolonya râyihası kaplardı.

Ve Cami!

Toptan dönerken şadırvanındaki kurnasına ağızların dayandığı hararetten kavrulan bedenlere ab-ı hayat çekilen mekan. Bu sefer, bir bayram sabahında bayram çocuğu olarak konaklanacak onda. Ter tırnaktan çıkmış değil, başlar toza-kire bulaşmış değil, gerdanlar “kasmuk” bağlamış değil... Tertemiz, şıkır şıkır herkes ve mis gibi kolonya kokusu saçılıyor etrafa.  

Gençler hep arka safta!

Biltekmildir gençler; perçemler nemli, enseler uzun, ayaklarda beyaz çorap... Günlerin büyük bir bölümünde, okulda, sokakta, fındık ocaklarının arasında hep beraberler aslında. Fakat bugün, bu sabah başka. Zamanlardan bayramdır bugün.

Bayramlıklar giyinilmiş, efendice gelinmiştir mekana. Serde çocukluk var lakin. Muziplik, haytalık bayram da olsa düşmez yakalardan. Babalar önde huşu içinde “vaktı” beklerken arkada ahbap akranlar önce gözleriyle kaynatır. Sonra fısıltılar başlar. Gevşek bir beyaz çoraplı yanındakinin şaşkın ve şapşal ama komik “tipi”ne bakar. Değil gülmek, kahkahalarla yerlerde yuvarlanmak ister. Camide bayram sabahı tüm mahalle erkânı içinde yapılacak şey midir aklından geçen. Tutar kendini, kıpkızıl kesilir yüzü, kendini sıkar sıkar durur. Ve nihayet “tıss” eder evvel. Sonra içteki kahkaha volkanının dışavurumu: “kıkıkıh” ve sonraaa “kahkahkah.”

Tüm gençler beyaz çoraplının gevşekliğini örtme telaşına girer birden. Kimi ayağa kalkar ayağı uyuşmuş gibi yapar, arkadaşına sütre olur; kimi 70’lik dedeler gibi kah-kuh ederek boğazını temizliyor numarasındadır, arkadaşlarından çıkan sesi bastırmak için. Ön saftaki bir Hacı Amca bitirir nümayişi. Çatık kaşlı, tehditkar bakışlar ile hizaya geçer düzensiz gençler topluluğu.

Müezzinin tekbir sesleri, namaz, hutbe, dua ve Fatiha...

Gözler babayı arar şimdi. Önce ona varmak, onun elini ilk öpen olmak için. Babalar bulunur, nasırlı eller öpülür... Sonra başka büyükler ve arkadaşlar...

Obuzlardan atladığın, kan ter içinde ceyran oynağın, mile üttüğün, abak taktığın arkadaşlar... Çoçukça, layıkıyla bayramlaşma...

Çok geride kaldınız hayal yaşamlar.

Ne insanlık masum ne de zaman,

Nerde o eski bayramlar... 

devamını oku