gürsel akbulut gürsel akbulut

Dağların Şevkatli Yüzü

“ Yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı”
 Nahl/15 

Eteklerinde bin bir çeşit çiçeklerle süslenip gözlerini süzerek gururla bakan dağlar, zirvelerine çıktıkça renkli urbalarını çıkarır sade ve mütevazı bir yüzle karşılar sizi. Onun yüksek ve heybetli duruşunu izlerken hissettiğiniz rahatlığın altında dağların kucaklayıcı ve şefkatli yüzünü görürsünüz. Sırtınıza çantanızı alıp yönünüzü dağa doğru çevirdiğinizde başlar vücut kimyanızdaki değişikler.  Yol boyunca size eşlik eden şehrin gürültü kirliliği ve zihninizi meşgul eden o anlamsız düşüncelerinizin sizi nasıl bir bir terk ettiğini yukarılara doğru tırmandıkça hayretle hissedersiniz.  Dağların zirvesine yaptığınız bu yolculukla aslında kendi iç âleminize seyr-ü sefer yaptığınız bir yürüyüştür. Gördüğünüz güzellikler karşısında tefekkür duygularınızın kapısı aralanır. Heyecanınız artar, uhrevi bir hayranlık kaplar içinizi.

William Blake: ‘Görebilmek bir kum tanesinde dünyayı / Ve yabanıl bir çiçekte cenneti’ diyor.  Dağlara tırmanırken bin bir çeşit güzelliklerle dolu bu patika yollar bizi her adımda tabiatın bilinmez yüzüyle tanıştırırken aynı zamanda adeta kendi iç dünyamızda da yeni keşif pencereleri açar. Kendimizi tanımaya ve içinde yaşadığımız dünyayı daha derin öğrenmeye yöneltir.  Buda hayatımızı anlamlı kılar ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar.

O hep aradığımız huzur denilen şey, dağın yamaçlarından yukarılara doğru çıktıkça, dünyaya ait mekanik gürültünün bitiği yerdeki o müthiş sessizliktedir. Burada sessizliğin hoş bir uğultuyla kulağınızda çın çın öttüğünü hissedersiniz. Bu duygu ve düşüncenin metafizik gerilimliyle, üzerindeki miskinliğinizi atıp adeta hafiflersiniz. Dağların vakarlı duruşunu izledikçe kalbinize bir sekine iner.   Bu hâlin hikmetiyle dağların yamaçlarını süsleyen simsiyah taşlar bile gönül sarayı olur. 

"Ben bu menzilleri, Yıldız Sarayı'na değişmem!" diyen Bediüzzaman: " Dağlar yerin mesamatı hükmündedir. Dahilî bir heyecan olduğu vakit, arz dağlarla teneffüs ettiğinden, gazabı ve hiddeti sükûnet bulur. "  Demek arzın sükûn ve sükûneti dağlar iledir.  “Cenab-ı Hakk'ın haşmet ve azametinin dünya üzerindeki tecellilerinden biri olan dağlar, bizleri tefekkür yolculuğuna davet ediyor” diyerek sonsuz haşmet ve yücelik sahibinin her şeyi sanatkârane yaptığına dikkat çeker. Onun bu eşsiz güzelliğini en derin hissedeceğimiz bu ulvi mekânlar Allah’ın varlığı ve birliği hususunda aklı olan her insana ışık hükmündedir. Zira “ Sanatlı bir eser, sanatkârı icap eder.” 

Kurumuş çınar yapraklarının hışırtısı mı desem, şehrin mental yorgunluğundan kaçış mı yoksa bir huzur arayışımı nedir.  Dağ yollarında yürürken aldığınız hazzı hiçbir zaman şehrin düz yollarında yürürken alamazsınız. Dağların kaşları çatık yüzü haşmetli lakin gönlü güzeldir, siz yeter ki eteğinden tutunun. O cömert ve çok misafirperverdir. Şehrin vaveylasından sıkıldığınız zamanlarda size serin kucaklar açar. Sinesinde barındırdığı tabiatın güzelliklerini dört mevsimin diliyle ayrı ayrı güzellikte anlatır.  Ve her birinde değişik tat ve lezzetler sunar. 

Nihayetinde dağlar başlı başına derin bir külliyattır. Keşke onu aşkla okuyabilseydik kim bilir bize neler anlatırdı... Zira; Anadolu'da derlenmiş birçok ilahi nefes ve ağıtların sesinde onun ateşinin harı vardır:

Dağlar dağımdır benim / Gam ortağımdır benim

Söyletme çok ağlarım / Yaman çağımdır benim


devamını oku