h. ihsan sönmez h. ihsan sönmez

Bir Gün Şiddet ve İhanet Kalbimizin Kapısını Çalabilir

Genel olarak duyu ve duygularımızın ulaştığı veya ulaşabileceği etki alanına evren- ki hayal ve düşlerimiz bu alana dahildir- onun ötesinde bilemediğimiz ve duyumsayamadığımız alana kozmik diyorum. Zaman zaman, özellikle şiir kurgularken bu alana yanlışlıkla girdiğimi düşündüğüm, anlatısı zor bir durum. 

Lacivert renkli bir denizin üzerinde yürürken, ahşap, kahverengi dev bir kapı önümde kendiliğinden açılıyor. Açılan kapının arkasında yemyeşil sonsuz yeşil çimenler, rüzgârdan yasılan diz boyundan yüksek otlar- buğday tarlasına benziyor ama değil- büyükçe bir ormanda ağaçlar yarı insan, yabani hayvanlar yarı bitki. Genişliğini tahmin edemediğim alanın tam ortasında, çember içinde akan gökkuşağı bir dere, onun ortasında bir kara parçasında annem! Yanına oturuyorum. Anneme ağlayarak sarılıyorum. Sarıldığımda, yüzüne gözyaşlarım değince bir anda kayboluyor. Beni teselli eden bir ışık – pembedir - sağ işaret parmağımla sol avucuma bir şeyler karalıyor. Elinde kırbaç, bu alana kaçak girdiğimi gören; bir yüzü iyilik diğer yüzünde kötülük gördüğüm suratsız bir yaratık, tuttuğu bir yıldızın kırmızı kuyruğuyla sırtımı kırbaçlıyor. Oradan korku ve acı içinde kaçıyor ve tekrar o dev kapıdan dışarı çıkıyorum. Kendime geldiğimde önümde yazılmış ya bir dize ya da birkaç tümce buluyorum. Kendime ilk sorum şu.! Acaba bu ben miydim? Yazdıklarım bana mı ait?

Çok yalanı yoktur yaşamın ya da bir doğrusu!

Evrenin bütünündeki iki sıra dışı konu, uzun zamandır bütün felsefeciler, düşünürler gibi benimde ilgi odağım olmuştur. Aşk ve ölüm! Kozmik dünyama ait iki gerçektir. Nitelik ve nicelikleri konusundaki tüm veriler, bu iki gerçeğin açıklanmasına henüz yetmemiştir. Araya tanrıyı sokarak işi kısadan kesenler olduğu gibi, tanrıyı tümden ortadan kaldırarak işi uzatanlarda vardır. Diyalektik gereği aşkın sonuç olarak sevgiye evrildiğini düşünsem bile, ölüm gerçeğinin niçin ve neye evrildiği konusu benim içinde henüz çözülmemiştir. Doğduğumu nasıl bilmiyorsam galiba öldüğümü de bilemeyeceğim. 

Sevgi, evrene ait bir duygudur.

Ölümün, tekrar aşk olarak evrimleştiğini düşünüyorum. Bu düşünce, tanrısal bir edanın varlığını göstermeye ne yazık ki yetmiyor. Ölüm hakkında tinsel bir şey söyleyecek değilim. Ama aşk konusunda ve onun evrimi konusunda aklımın ayarına uyup bir şeyler söyleme hakkına sahibim. Kimler neler söylemedi ki zaten? Şu yazdıklarımı onlardan biri de sayabilirsiniz.

Aşık olduğunuz kadın veya erkeği sevebilmek; doğa ve hayvan sevgisi ile merhametle doğrudan ilintilidir. İnsan, doğa, hayvan sevgisizleri ve merhametsizlerin aklından şüphe etmekteyim. Şüphesiz ki onlarda benim için aynı şeyleri söyleyeceklerdir. Tarafımda olanların dikkat etmesi gereken bazı özellikleri olmalıdır. Şimdi mikro düzeyde bu konulardan birkaçına değineceğim. Umarım yanlış düşünmüyorumdur.

İnsan ilişkileri, özellikle duygusallıkla ilgiliyse karşı tarafı sınamakta yarar vardır. Bu anlamda bireysel ilişkilerde, ilk bakışın kozmik etkisi elimizde olmasa da sonuca çoğunlukla evrensel son bakışlar karar verir.

Kadın öznesinde düşçü, erkek hayalcidir. Yani, kadın - işi biraz daha genelleştirerek söyleyelim ki- ilişkilerinde geleceği yaşama düşüncesini kurgularken özelliği gereği yaratıcı, erkek üretme kısırlığından dolayı, doğal tüketicidir. Tüketim aşkı öldürür. Yaratmada akıl, tüketmede akıl dışılık vardır.

Aşk yaratır; tükettiği insanları.

Duygusal ilişkilerde taraflar arasındaki tutkunun - ki aşk diyoruz- aşkınlığı davranışlar ve yüzler üzerinde, romantik ve gerçek dışı bir maske oluşturur. Öyle ki, ömründe bir çiçek-ağaç- dikmemiş ya da koklamamış birinin sırf tüketici geleneğinden gelen aşınmış tekrardan dolay, daha önce denenmiş davranışlara uyumu ve sevgilisine bir gül sunması,  büyük bir yanılgı ve aldatmacadır. Kurgulanmış romantik bir oyundur. Ki ilişkinin sonraki döneminde bir daha gül vermesi çok zordur. Çünkü doğa, mikro ölçeğinde bir çiçek; özne tarafından içsel olarak sevilmemektedir.

Size çiçek sunan birinin, her şeyden önce doğa sevgisini sınamalısınız?

Hayvanlar nezdinde öğrenilmiş korkuları olan kişilere çok dikkat ediniz. Hiçbir hayvan bizlerin bilmediğini, onun koruma ve av alanına girmediği sürece diğer bir canlıyı zarar vermez. İnsanlar, sözüm ona kendilerini yaratılmışların en kıymetlisi olarak gördüklerinden hayvan olsun bitki olsun onların yaşam alanlarına tecavüz etmekten geri durmazlar. Hayvanlara ait korkumuz genelde, deneysiz öğretilmiş hurafelerdir. Yaşamının gerçeği ve içselliği olarak görmediği bir hayvanı, dekor, inanç ve mitolojisi gereği korku ve aşağılama nedeniyle sevmeyen bir kalbin, dünyanın en vahşi yaratığı sayılan insan ve onun sevgisini kabul ederek taşıması olanaksızdır. Tümden hayvanlardan tiksinenlerin mutlaka tiksinilecek bir yönleri vardır. Sevgisizlik maskesini yüzüne geçiren kişi bunu göstermemek için geceleri post kullanır. Koynumuzda yılan beslemek sözü yılanlara iftiradır. Mağara duvarlarına vahşi hayvan resmi yaparak bilincinde hayvan korkusunu yenerek av reflekslerini geliştiren avcı insan. Evrile devrile bugünkü bilinç seviyesinde namusunu gariban bir hayvanın sırtına yıkmakta ustadır. 

Hayvan ve bitkilerin dünyaya verdiği zarar, insan aklıyla ters orantılıdır. Sevdiğiniz biri aslan geçinen bok böceği ya da gül dediğiniz bir ısırgan olabilir. Bu benzetmelere kişinin tepkisi o kişinin bilinç düzeyindeki iki yüzlülüğüde gösterecektir.

Yengeç ve akrepleri her zaman, Gergedan burcundanım aslanları yazın severim.

Genel olarak, insan vicdanının kabul edemeyeceği bir olaya tanık olan taraflardan birinin olaya karşı fiziksel, düşünsel ve duygusal tepkisizliği, aslında merhamet duygusunun olmayışındandır. Bu duyguya sahip olmayan kimsenin insan, dostluk, arkadaşlık, yardımseverlik, hoşgörü, sevgi gibi evrensel kavramları gerçekçi olamaz. Bu türün davranışlarını içgüdüler ve madde belirler. Merhametsizlerdeki ortak özellik, vicdan yoksunu ve faşist olmalarıdır. Yani baskıcıdırlar. Baskıcı öznenin elindeki tek güç şiddettir. Aşk ve sevgi filizleri sadece şiddet rüzgârında kurur.

Elindeki erki baskı aracı olarak kullanan, kötü davranan, gurunuzla oynayan, hakaret eden, dövücü ve sövücü kimsenin aşkını ve sevgisini mutlaka sınayınız! Sadece size karşı yapılmış olması gerekmez. Adaletsiz, gereğinden fazla zenginlik özentisi şüphe yok ki duygusallığın önündeki en büyük engeldir. Zenginlik, - ki kastımız paradır - merhamet, insan sevgisi, doğa sevgisi ve hayvan sevgisinden beslenen davranışlardan önce, ortak maddi çıkarlar ilişkilerini gerektirir. Bu duygusuz zemin, gerçek insan ilişkilerini sürekli avutur ve öteler. Gerektiğinde para denen nesne; kişi ve kurumlar için, tanrının, kadının/erkeğin, yani eksik olan bir şeyin yerini anında alabilir. Çok zengin kişi, kurum ve devletlerin acımasızlığı işte bundandır. Durum adetten değil gerçektendir. Bunu en küçük boyutuna indirgediğimizde zengin tiplerin, daha doğrusu  zengin özentisi ve sonradan görme dediğimiz abartılı zenginlerin, kalplerinde her türlü sevgiden önce, bol sıfırlı bir kasa hesabı bulunur. Hamiline yazılı çek ve bir banka kartı bulunur. Eğer o kalpte, nakit hesabım bulunsun diyorsanız bu etiniz karşılığı mümkündür, ancak duygusal hesabınızın karşılığı asla olmayacaktır. Sevgi yanınız eksik, yalaka ve asalak durumunuz bir ömür devam edebilir.

Şimdi de duruma teleskopla bakalım. Tarihin gerçeği, en zengin ülkelerin, dünyada en çok insan katli yapanlar olduğunu gösterir. Yaşamları, zenginliklerinin sürekliliğine bağlı olanlar, para yaşamlarından çekilince, kültürlerinde sevgiye dair evrensel herhangi bir değerleri olmadığından yok olmaları kaçınılmazdır.

Çok laf yalansız çok para katliamsız olmaz! 
Her şeyin azı kadar çoğu zarar önerisi de doğru değildir. Ortalama her zaman iyidir. Bulabilirsek!

Sonuç; aşka ve zenginliğe gücünüz yetmeyebilir! Ama mutlaka sevginizi size sevgisi olanları sınayınız? İlk önce ve her şeyden önce kendinize şu soruyu sormalısınız:

Gerçekte kimi, niçin seviyorum? 

Eğer gerçek yanıtını alamıyorsanız, bir gün şiddet ve ihanet kalbinizin kapısını çalabilir!

devamını oku