şule yusuf şule yusuf

toprak

Kendi hapishanesini kendi eliyle yapanlardan mısın, yıkanlardan mısın, diye sordu.

Her ikisi de, dedi. Her ikisi de…

Nasıl?

İnsan dediğin düz bir çizgide mi yaşar sanıyorsun? Ya da öyle yaşayanlar yaşıyorum mu diyor sence? 

“İnşa olmak”, değişmek kelimesinde yaratıldı bence. 

Yokluk âleminde esirdik bir maddede, sonra ruh olduk, yaşadık bilinmez zamanda zamanlarca… belki âlemlerde âlemlerce… Sonra bir birleşmede nutfe olup bir olduk, etle kemik birleşti de insan kendini hep “ten” sandı. Ve bütün imtihanlar da tenden ibaret sanmasıyla başladı ya… 

“Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil,” diyemedik. 

Ölümlü tanrılarımız oldu ya da yarı ölümlüler… İnsan tanrı karışımı garip varlıklara inandık ama illa öldürdük kendi tanrılarımızı… Kendi putumuzun helvasını yedik. Tanrı biz olduk, hayatlar aldık, kalpler öldürdük. Dönüp elimizin kanını başka canların kanında yuduk durduk. Zaman geçti, ten sevdası geçmedi, büyüdü. Dede Korkut’un Tepe Gözü gibi kendi büyüttüklerini veya onu büyütenleri yedi yedi doymadı doymadı…

Doyumsuzluk büyük bir illet olup yapıştı yakamıza. Tokum diyene de, doymam diyene de. 

Neden imtihanlarımızı reddedemiyorduk ki!!!

 “İptal” desek olmuyor mu, ben bu sınava girmeyeceğim, desek yetmiyor mu?

Reddettiğin her durum karşına çıkıyor bumerang misali. 

Toprak… 

Her şeyi kapatan, çürüten yok eden toprak… Tenle buluştuğu yerde tüm kokuşmuşluğu çürütme gücüne sahip en büyük öğütücü. Kimler geçti, kimler göçtü…

Hep şu toprakta sınavı başladı ve bitti…

Var eden, yaşatan, çürüten… Nasıl bir topraktan yaratıldığımız yaşarken aldığımız şekillerden belli değil mi?

Bataklık toprağı çökek mi, hep kokusu dışında…

Kırmızı çömlek mi, mayası insanlığa hizmet etsin yıllarca ya da hemen incinip kırılsın bir çeşme başında veya bir gelinin ayağı dibine atılsın, saçılsın içindekiler bereketle…

Kapkara kıraç bir toprak mı, ne ekilse vermeyen alan ama yeşertmeyen…

Kumlu, geçirgen, süzgeçsiz, temizleyen, arındıran ama kendine de kalmayan verici…

Balçığa buladı, insan oldu; ölümle teni öğütüp kendine döndürdü; yaşanmışlıkları öylece koyup kenara, ruha kanat taktıran Toprak Ana, ne anaymış ama…

devamını oku