h. ihsan sönmez h. ihsan sönmez

Mavi Çanta

Elinden sıkı sıkı tuttuğu oğluyla kentin meydanına yaklaştı. Çınar ağaçlarının gölgesi Meydan Durağının üzerine düşüyor, parkın uçuk sahibi güvercinler sahil boyunda haylazlık yapan çocukları selamlıyordu. Kızarmış patates ve tostla karışık kebap kokusu, kıyıdan sessizce yaklaşan esintiye karışıyordu. Okul masrafı durağın karşısındaki kırtasiyenin önünde gururla geziniyor. Hayat yükünden omuzları düşen yoksul anne ve babaların ezikliği, kırtasiyecinin önünden geçerek hangeme içinde kalabalıklarda kayboluyordu. Tatlı merakla acı telaş çınar dallarından düşen kuru yapraklara tutunuyor, kim bilir kimler uzanacak yardım elinin sıcaklığını bekliyordu? 

O genç bir kadındı. Okuması yarım, düşüncesi yarım, hayatı çeyrekti. Kentin kenar mahallesinde derme çatma bodrum katında kirada oturuyor, inşaatlarda günlük işçilik yapan kocasının kazandığıyla üç çocuğunu yetiştirmeye çalışıyordu. Kazandıkları ekmek parasına bile yetmiyordu. Elinden tuttuğu ikinci oğlu ilkokula başlıyor, okul masraflarını karşılayamamanın çaresizliği, karayılan gibi günlerdir kafasında kıvranıyordu.  Eve bayat ekmek götürebilmenin aile reisi için kahramanlık sayıldığı fukara coğrafyasında gururunu ayaklarının altına alan bu kadın, bütün cesaretini toplayarak muhtarlık binasının penceresinin önünde durdu.

Mahallenin çalışkan kadın muhtarı her yıl yaptığı gibi maddi durumu iyi olan yardımseverleri harekete geçirmiş, karınca kararınca otuz yoksul öğrenci için okul çantası ve her yoksul öğrenciye ikiyüz lira kırtasiye yardımı toplamıştı. Yardımı İki hafta içinde dağıtmış, odasında dağıtılması gereken bir kaç öğrencilik çanta kalmıştı Günlük devlet işleriyle dikkati dağılan muhtar genç kadının pencerenin önüne geldiğini göremedi. 

Genç kadın titreyen elleriyle pencere camına tıkladı. Yüzündeki utangaç ifade eteklerine düşerken, annesinin elini bırakmayan çocuk, gözlerine vuran ” yoksulluğun acısını en çok annem çekiyor” bakışıyla muhtarın odasını izliyordu. Kadın bir kez daha camı tıkladı. Muhtar koltuğuyla birlikte dönerek pencereyi açtı. Çünkü genç kadın muhtarlık kapısının önde olduğunu dahi bilmiyordu. Kadını süzdü. Ne için geldiğini anlamıştı.

- Buyur bacım! 
- Şey!
- Çekinme söyle bacım!
- Şey!
- Utanma bacım söyle!
- Ben sizin mahallenizde oturuyorum. Çocuk okula başlayacak çanta dağıtıyormuşsunuz?
- Biraz geç kaldın ama çanta var. İsmin ne senin? Listemi kontrol etmem gerek! Kimliğini ver!

Genç kadın kendisinin ve oğlunun kimliğini uzattı. Muhtar sessizce listesini kontrol etti. Kadına döndü. 

- Benim listemde kayıtlısın. Burada son beş çanta kaldı. Bunlardan birini seç. Ayrıca bir muhürlü pusula yazacağım karşıdaki kırtasiyeden iki yüz liralık kırtasiye alabilirsin. 

Genç kadın ve ailesi fukaralık siciline kayıtlıydı. Bu sicil; varlık içinde yokluk çekmenin, kazandığıyla geçinememenin, gelir adaletsizliğinin bozuk siciliydi. Kayıtsızlar kayıtlıların yüz katıldı.  Kayıtlı olanlar; devleti sömürenlerin, hırsızların, yolsuzların kazdığı açlık çukurunda yaşayanlardı.

Her seferinde yüreğinden yaralanan muhtar şefkatli elleriyle pusulayı yazdı, mühürledi ve imzaladı. Genç kadına verdi. Kalan son beş çantayı eline alarak çocuğa gösterdi. Çocuk çok heyecanlıydı. Mutluluğu gözlerinden parıltılar halinde fışkırıyordu. Sarı çantayı, kırmızı ve siyahi seçmedi. Mavı renkli olanı seçti. O sırada gülümsedi ve annesinin kulağına fısıldadı. Senin gözlerinde mavi ya! Genç kadın oğlunun başını okşadı. Muhtara teşekkür etti ve oğlunun elinden tutarak kırtasiyeye doğru yürümeye başladı.

Aynı saatlerde bütün bunlardan habersiz, kentin uzak seçkin mahallesinde villa inşaatında çalışan aile reisi baba, günün sonunda eline geçmesi şüpheli yevmiyesini hayal ederek ellerinin çatlağına bakıyor, biriktirmeyi bilmediği öfkesini umutlarının üstüne kusarak, güvencesi olmayan bir hayatın son harcını karıyordu.

devamını oku