Kiyarüstemi Sineması, siyasetten
her zaman uzak durmasına rağmen kelimenin en derin anlamıyla siyasal niteliğini
sonuna kadar korumuştur. Onun sineması bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde,
İranlı özenin yapısının temelinde yatan gizli kibiri alaya alarak ona rahat
vermez. Kiyarüstemi’nin asıl hedefi gerçekliğin kavranışıdır. Onu bildiğini
zanneden öznenin kafasını karıştırır, gerçekliğin bilginin nesneyle karışması,
yeniden özneleştirme yöntemi olarak kullanıp hem özneyi hem de nesneyi problematikleştirerek,
yapılarını yeniden sorgulatmayı başarır. Kiyarüstemi’nin yaratıcılığının
temelinde de sadelik ve karşı-kültürellik vardır. Çocukların dünyasını,
kültürden nasibini almamış, ironiye meyilli gözlerle etüt eden Kiyarüstemi,
onlar aracılığı ile eleştirilerini ustalıkla sinemasına taşımayı başarır.
1980’lerin sonu itibariyle
çekimlerine başladığı Khaneh-e Dust Kojast? (Arkadaşımın Evi Nerede?) adlı
filmi daha sonra sinema çevrelerince yönetmenin başyapıtlarından biri olarak
kabul edilecek ve Rüstemabad adlı üçlemesinin de ilk filmini oluşturacaktır.
Senaryo sadeliği ile dikkat çekse de diyaloglar seyircisini derin düşüncelere
daldıracak kadar anlam yüklüdür. Film, Nematzade adlı çocuğun ödevini defterine
yapmaması nedeniyle azarlanması ve bir daha aynı hatayı yapması durumunda okuldan
atılmasına neden olacağını öğrenmesi ile başlar. Sınıf ortamında yöneten
konumundaki öğretmenin yönetilen konumundaki öğrencilerden beklediği mutlak
itaat ve örnek tavır ülkenin idari yapısına da ışık tutmaktadır. Sınıf olmaya
hiç de müsait olmayan bir mekanda, katı hiyerarşi ile karşılaşan bu çocuklar
eğitim/öğretim faaliyetlerinden daha çok disipline edilip, tek tipleştirmeye
maruz kalmaktadır. Öyle ki öğretmen küçük bir çocuğun defterini kuzeninde
unutmasını ağır bir suç olarak görür ve tüm sınıfa disiplinin her şey olduğunu
üzerini vurgulayarak anlatır ve aynı yüksek ses tonuyla çocuğu okuldan atmakla
tehdit edecek kadar ileri gidebilir.
Nematzade, aksi gibi o gün de
defterini sıra arkadaşında unutur ve Ahmet bu durumu ancak eve geldiğinde fark
edecektir. Ahmet’in eve gelip ödevleri ile ilgilenmesi gerektiği sırada annesi
ona evin rutin işlerini yükler. Ahmet’in bir çocuk olduğunu unutarak kendisine
yüklenmeyi sürdürür. Ahmet, annesinin tüm isteklerini onu memnun edemese de
gerçekleştirdikten sonra titrek bir ses tonuyla arkadaşının defterini
yanlışlıkla çantasına koyduğunu ve mutlaka geri götürmesi gerektiğini beyhude
bir çaba ile anlatmaya çalışır. Burada Ahmet’i dinlemeyen ve asla neden
bahsettiğini bilmeyen bir anne karakteri karşımıza çıkar. Asla anneniz olmasını
istemeyeceğiniz bu kadın, sadece Ahmet’e kızmakta ve onu bir şeyler hakkında
suçlamaktadır. Ahmet, beyhude bir çaba ile sürekli aynı şeyi annesine anlatmaya
çalışsa da karşısındaki kadın iflah olmaz bir sersemdir. En sonunda iki defteri
de yanına alır ve annesinin karşısına dikilir ve olabilecek en yalın ifadelerle
annesine durumu anlatmayı başarır Ahmet, lakin annesi bu yanlışın bedelini
ödemesi gerektiğini ve öğretmeni Nematzade’yi okuldan atacaksa da bunu
kendisinin mutlaka hakkettiğine kanaat getirir. Karşılarında kendilerini hiçbir
surette dinlemeyen, anlamaktan uzak yetişkinler vardır ve henüz o yaşlarda
mevzuubahis yetişkinler tarafından sindirilmiştir.
Ahmet annesinin sürekli
yapması için azarlayıp durduğu ödevinin başından kaldırıp ekmek almaya
yollaması ile Ahmet’in inatçı karakteriyle karşılaşır seyirci. Ahmet doğru
bildiğini yapmayı kafaya koymuştur ve arkadaşının oturduğu semti de bildiği
için defteri gizlice alıp kaçar. Ahmet arkasına bile bakmadan koşarak gider
lakin arkadaşının evi nerededir? Film boyunca Ahmet, arkadaşının evini ararken
çeşitli güçlüklerle karşılaşacaktır. Film sürpriz bir sonla biterken
Kiyarüstemi’nin becerilerini ne kadar büyük bir olgunlukla kullandığını da
bizlere gösterecektir.
Kiyarüstemi’nin alter-egosu
olan Ahmet, tam anlamıyla farklıdır. Ahmet kimseye benzemez, otoriter
buyrukları ve kurallarıyla öğretmeninden, bıkkınlık veren ısrarlarıyla
annesinden, eski usul katlanılmaz görgü kuralları, disipline ediş tarzı ve
ahlakçılık adı altında şiddete dayalı eğitim anlayışıyla dedesinden farklı bir
dünyada yaşamaktadır. Fakat, nihayetinde arkadaşının yaşadığı ve bir türlü
ortaya çıkmak bilmeyen evden de çok uzaktadır. Ahmet, farklı bir geleceğin,
başka türlü bir kaderin, tekrar elden geçirilmiş gerçeklik görüşünün, yeniden
tanımlanmış bir var olma nedenin figürü olarak çıkar. Kiyarüstemi’nin yeniden
özneleştirme yöntemi başka bir metafiziksel çözümlemeye düşmez. Ahmet, otorite
figürlerine başkaldırmak yerine onları görmezden gelir. Dolayısıyla, Ahmet’in
diğerlerinden farklılaşma biçimi asla yüzleşmeler üzerine kurulu, şiddet yüklü
ya da ilkeleri temel alan bir farklılaşma biçimi değildir. Kiyarüstemi’nin
ideal ülkesinde doğruluktan çok gerçeklik, erdemden çok davranış biçimi vardır.
Ahmet, doğası gereği asildir ancak bunun sebebi, doğru olanı yapması değil,
sadece arkadaşının defterini ona ulaştırmak zorunda olmasıdır. Defterin geri
götürülüşü, bir eylem olarak kalır. Yapılan eylem bir iyilik olarak gösterilip
metafizik bir kibre büründürülmez. Kiyarüstemi de aslında ahlak metafiziğine
saldırmaktan, onu yıkmaktan çok, onu görmezden gelerek önemsiz ve konu dışı
kılmanın ustasıdır.
Çocukların, birey olduğunun
farkında bile olmayan yetişkinlerin dünyasında var olmaya çalışmaları hayata
karşı verdikleri ilk mücadele olarak kabul edilirse, özellikle doğu
toplumlarında çocukluk başlı başına cehennemdir. Var olmaya çalışmak, olduğun
hali ortaya koymak, buradayım ve farkındayım her şeyin demek için o kadar çok
mücadele ediyorlar ki belki de bu yüzden bu coğrafyada çocuklar erkenden
kaybediyor çocukluklarını ya da hiç sahip olamıyorlar.