hüma ladik hüma ladik

kedi, yün ve soba

Sakin sakin uyuyan bir kedi gördüğümde, kömür kokan sobalı evler gelir gözümün önüne. Hemen ardından rengârenk yünlerden, sevdikleri için kazak ören bir anne belirir sobanın yanı başında. Bir taraftan, hararetle mahalle gündemini komşusuna aktarırken; bir taraftan da şişlere ilmekleri maharetle geçirmeye devam eder. Sobanın üstünde, dibi kireç tutmuş isli bir alüminyum çaydanlık, kaynasam mı kaynamasam mı diye nazlı nazlı inlemekte.

Soba, kedi ve yün bulundukları evin gerçek birer ferdidir bana göre. Soba içimizi dışımızı ısıtır, aileyi bir araya toplar, muhabbeti arttırır. Evdeki sevinçlerin, kavgaların, yoklukların sırdaşıdır. Hiç renk vermeden, için için yanar da yanar. Kedi sevgi açlığını çevresine bulaştırır. Varlığı rahatlık, dinginlik, sakinlik çağrıştırır. Yün yumakları, sevgiyle örülen kazaklarla, kaşkollerle, eldivenlerle sımsıcak sarmalarlar evin duvarlarını.

Nedense yün yumaklarının tüyleriyle, kedilerin tüyleri birbirine karışır ellerimde. Yünleri okşayınca hırıltı, kedileri okşayınca yün şişlerinin şıkırtısı gelir kulaklarıma. Yüncü vitrinlerinin önünde, büyük bir intizamla dizilmiş yumakları hayranlıkla izlerim. Bazen koordineli şekilde hayata tutunmaya çalışırlar; bazen kuyruğunu sallayıp bekleşen kedi yavrularına dönüşürler. Yavrular pembe, mavi, sarı, kırmızı veya ebruli renkleriyle, kucaktan kucağa yuvarlanır. Oradan erken gelen bir baharda, yeşil çimenlerin üstünde koşuşturmaya başlar. Kedilerin gözlerinden misketler saçılır oğlan çocuklarının dizlerine. Yünlerden kurulmuş kırmızı salıncaklarda, sarı saçlı minik kızlar sallanır.

devamını oku