Babalar alabilmişse
yeni esvaplar giyilirdi. “Yen”i yoksa analar temiz bir “göyneği” kumaş bir “pantul”
ile buluşturur, evlatlarını kuşandırırdı. Bayramlıkların tamamlayıcısı ve en şöhretli parçası naftalin
kokulu, kar gibi ışıltılı beyaz çoraplar yatak yığınlarının arasından çıkar
daha arefeden anaların ilk hediyeleri olurdu. Senelik istihkakın tek çift olduğu
ıskarpinler boyanır, “Nurileflef”le cilalanırdı. Sonra özenle kadife çekilirdi
yıpranık deriye, cam gibi parlasın diye.
Saçlar “moderin”di;
enseden uzun, favoriler sarkık, perçemler biçimli.
Sabah!
Bayram sabahı!
Baba sesiyle
ayaklanma, sevinçle kuşanma vakti... Fırça tarağın şekil verdiği nemli saçlar
ve kolonyaların boca edildiği ayva tüylü körpe yüzler... O an, aynadan parlak
ıskarpinler ile beyaz çorapların sardığı ayakların buluşma vaktidir artık.
Baba ardına düşüp
eşikten hızla geçerken anacık “herif olanın cebinde olur” der ve kat kat ütülü
bir mendil uzatırdı. “Heriflik” emaresi o mendile tebessümle mukabile edilir ve
usulca arka cebe indirilirdi.
Her evden birer ikişer
sökün ederdi bayramzâdeler.
Önde babalar, ardında
evlatlar... Şafak vakti sokakları hafif bir kolonya râyihası kaplardı.
Ve Cami!
Toptan dönerken
şadırvanındaki kurnasına ağızların dayandığı hararetten kavrulan bedenlere ab-ı
hayat çekilen mekan. Bu sefer, bir bayram sabahında bayram çocuğu olarak
konaklanacak onda. Ter tırnaktan çıkmış değil, başlar toza-kire bulaşmış değil,
gerdanlar “kasmuk” bağlamış değil... Tertemiz, şıkır şıkır herkes ve mis gibi kolonya
kokusu saçılıyor etrafa.
Gençler hep arka
safta!
Biltekmildir gençler;
perçemler nemli, enseler uzun, ayaklarda beyaz çorap... Günlerin büyük bir
bölümünde, okulda, sokakta, fındık ocaklarının arasında hep beraberler aslında.
Fakat bugün, bu sabah başka. Zamanlardan bayramdır bugün.
Bayramlıklar
giyinilmiş, efendice gelinmiştir mekana. Serde çocukluk var lakin. Muziplik,
haytalık bayram da olsa düşmez yakalardan. Babalar önde huşu içinde “vaktı”
beklerken arkada ahbap akranlar önce gözleriyle kaynatır. Sonra fısıltılar
başlar. Gevşek bir beyaz çoraplı yanındakinin şaşkın ve şapşal ama komik
“tipi”ne bakar. Değil gülmek, kahkahalarla yerlerde yuvarlanmak ister. Camide
bayram sabahı tüm mahalle erkânı içinde yapılacak şey midir aklından geçen.
Tutar kendini, kıpkızıl kesilir yüzü, kendini sıkar sıkar durur. Ve nihayet “tıss”
eder evvel. Sonra içteki kahkaha volkanının dışavurumu: “kıkıkıh” ve sonraaa
“kahkahkah.”
Tüm gençler beyaz
çoraplının gevşekliğini örtme telaşına girer birden. Kimi ayağa kalkar ayağı
uyuşmuş gibi yapar, arkadaşına sütre olur; kimi 70’lik dedeler gibi kah-kuh
ederek boğazını temizliyor numarasındadır, arkadaşlarından çıkan sesi bastırmak
için. Ön saftaki bir Hacı Amca bitirir nümayişi. Çatık kaşlı, tehditkar
bakışlar ile hizaya geçer düzensiz gençler topluluğu.
Müezzinin tekbir
sesleri, namaz, hutbe, dua ve Fatiha...
Gözler babayı arar
şimdi. Önce ona varmak, onun elini ilk öpen olmak
için. Babalar bulunur, nasırlı eller öpülür... Sonra başka büyükler ve
arkadaşlar...
Obuzlardan atladığın,
kan ter içinde ceyran oynağın, mile üttüğün, abak taktığın arkadaşlar...
Çoçukça, layıkıyla bayramlaşma...
Çok geride kaldınız
hayal yaşamlar.
Ne insanlık masum ne
de zaman,
Nerde o
eski bayramlar...