ihsan kadıoğlu ihsan kadıoğlu

esir kitaplar

Kitaplar… Ruhumuzun dışa açılan penceresidir...  Bizler o pencereden bakarak farklı dünyalara açılırız.  İçi fevkaladeliklerle dolu bu dünyalar,  her isteyeni bulunduğu yerden çok yukarılara çıkarır.  Bilgilenmek, rahatlamak ya da eğlenmek için araladığımız her kitap, bizi, el değmemiş, göz görmemiş güzelliklerle buluşturur. 

Hissiyatımızın yönetimini eline alan bu kitaplar, gönüllü köleliği kabul eden aklımızı, güzellikler yurduna doğru peşinden sürükler durur. Kâh dağlardan aşırır kâh derelerden geçirir, sonunda da arzulanan menzile uçurur. Bu menzil kıymet bilenler için bolluklar yurdudur. Orada her arayan aradığını bulur.  Kimi ruhunu ilhamlarla doldurur orada,  kimi aklını irfanla…  Kimi gözüne izanlar bulur, kimi gönlüne ihsanlar… Hiç kimse eli boş dönmez o diyardan. Üstelik isteyene istediği kadar verilir. Ne kadar çok istiyorsa o kadar…

Cömerttir kitaplar, ilim ve irfan dünyasının sultanıdır onlar. Hakiki sultanlığın bol bol vermekten geçtiğini bilir. Bağrına bin bir zahmetle dizilen incileri, en nadide yakutları,  gönle ferahlık veren elmasları saçarcasına dağıtırlar. Elindekilerin vermekle tükenmeyeceğinin farkındadırlar,  verdikçe kıymetleneceğinin şuurunda. Bir kısım insanların paylaşmaktan korktuğu kadar, onlar paylaşmamaktan, yalnız kalmaktan korkarlar. 

Cevherlerini herkesle paylaşan kitaplar, paylaşmayla bütün iyilik kapılarının açılacağını haykırırlar daima. Ancak paylaşmakla her gönülde güllerin açacağını salık verir, güzelliklerin paylaşıldığı dünyamızın çok daha güzel ve yaşanılır olacağını öğütlerler. 

Güzellikleri paylaşmaktan korkanların bile paylaşmanın zirvesi kitaplara sığınması ne tuhaf!

Paylaşmaktan korkanlar, okuduğu kitabı idrak edememiş olanlardır.  Kitap, paylaşmanın diğer adıdır. İçindeki güzellikleri bizle paylaşmasaydı kitaplar, özündeki billurdan ırmakları sinelerimize boşaltmasaydı, nice olurdu halimiz? Hem kitap okuyor, hem de paylaşmaktan habersiz yaşıyorsa insan buna gerçek manada  yaşamak denilebilir mi?

Kötülük emretmez onlar. Yanlışa sürüklemez insanları hiçbir zaman. Yavrusuna iyi şeyler öğretmek isteyen bir anne, öğrencisinin zihnini ilimle mücehhez kılmaya çalışan bir öğretmendir kitap. Daima içinin ilhamlarını boşaltmak için hazırda bekler. Kapağını her an birinin açmasını diler. Kıpır kıpırdır ve yerinde duramaz. İçindeki enerji patlamaya hazır bir tomurcuk gibi sabırsızdır.  Açılmak ve bütün güzelliğiyle ortalığa saçılmak ister.                          Ancak bunu hiçbir zaman tek başına yapamaz. Mutlaka yardımcı bir ele ihtiyacı vardır. İçinde ülkeler fethedecek kadar güç olsa da kendi kapağını açacak, sayfalarını çevirecek bir eli yoktur.  Bir eli olmasını ne kadar çok isterdi oysa o da. Bu sayede herkesin elinden tutar ve onları huzur yurduna daha rahat götürürdü belki de.

Elleri yoktur kitapların. Bu yüzden daima mahzundur onlar. Dilediklerince her gönle girememekten, her istediğinde karanlıkları aydınlatamamaktan dolayı hüzünlü…  En çok da esir olmaktan, mahkûm gibi bir yerlere tıkılmaktan şikâyetçidirler.

Evlerin, camilerin, kahvehanelerin ve derneklerin gözden ırak bir köşesinde yıllarca hiçbir ele değmeden bekleyen esir kitaplarımız vardır bizim. Esaretin ne acı bir şey olduğunu en iyi onlar bilir. Suçsuzken özgürlüğünü kaybetmenin cehennemini en iyi onlar tanır. İçindeki cevherin farkına varılmadan yıllarca bulunmayı bekleyen define gibi dururlar kitaplıkların bir kenarında. Ne zordur onlar için bu bekleyiş! Ne ıstırap vericidir! Hem süs olmaktan öteye geçemeyen bir eşya gibi beklemek hem de içindeki güzelliklerin farkına varılmadan …

Dilleri yoktur kitapların. Bizim gibi konuşamazlar. Konuşup dertlerini dile getiremezler. Hak ettiği ilgiyi göremediğinde feryat edip seslerini duyuramazlar.  Hemen hemen her yerde vardır bu esir kitaplardan. Ele alınıp göz nuruyla buluşacakları günü bekler dururlar. Bir taraftan da yoğun ilgiye muhatap olacakları bir kütüphaneye kavuşacakları günün hayalini kurarlar. 

Bu garip kitapları esaretten kurtarmak kahraman gönüllü insanların yapabileceği bir iştir; hürriyetlerine kavuşturmak, azat etmek bu ıstırap veren esaretten…                                             

Okuyarak hüzünlerini gidermek, gönüllerini almak, yüzlerini güldürmek, içindeki hazinelerini ortaya çıkarmak sonra da ihtiyacı olanlara ulaştırmak, ne kadar talihli bir iştir. 

devamını oku